Gökkuşağı Nerededir Hikâyesi – Gökkuşağı Nerededir Şiiri

Mâsum Öğretmen sınıfın içine elinde kristal bir taş ve diğer elinde bir kitap ile girdi. Kitabı masaya bıraktı. Duvara yansıyan farklı renkteki ışıkları görünce sebebini sordu. Güneşten , ışıktan , camdan , ordan burdan diye cevaplar verdik ama tatmin olmadığı surat ifadesinden belliydi. Alt başlıklı bir soru daha yöneltti: “Gökkuşağı nerededir? Saklandığı yerde onu sobeleyebilir miyiz? Az gitsek uz gitsek bulabilir miyiz?” Bu zor soru karşısında durakladım. Gökkuşağı hakkında tek bildiğim şey yağmurdan sonra güneş açarsa gökkuşağı oluşur. Aklım bundan fazlası ile hiç ilgilenmemişti. Öğretmenin tefekkür yolculukları ufkumu açsa da ben hâlâ mâsum bir çocuğum ve bu sorunun cevabını bilmiyorum.
“Aklımın almadığı tek şey, bu evrenin aklımıza nasıl sığmış olmasıdır.”
“Oku Saati” başlamış ve herkes kitabını açmıştı. Öğretmen “İnsan Yağmurları” isimli bir kitabı okudukça düşünüyor , düşündükçe okuyordu… O kadar dalmıştı ki ‘Oku Saati’ bitmesine rağmen okumayı bırakmadı. Sonra biraz durakladı ve bakışlarını bize yönelterek sesli şekilde okumaya başladı:
“Her şey bir nokta ile başladı. Kalem noktaları koydu. Noktaların birleşmesinden eğilen, bükülen, kesişen zarif çizgiler, göz alıcı şekiller ortaya çıktı. Bunlar harflerdi. Sayılamayacak kadar çok sayıdaki harflerden kelimeler üretildi. Kelimelerden cümleler, cümlelerden fikirler, özlü sözler oluştu. Bunlar toplandı, toparlandı, sıralandı, sınıflandı ve kitap oldu. İşte bu insandı! Âdem’di! Halifeydi! Şerefliydi! Sonra o ilk noktadan oluşan çizgiler uzadıkça uzadı, çoğaldıkça çoğaldı. Birbiriyle kesişen çizgiler alanları ortaya çıkardı. Ama iki boyut yetmezdi; çizgiler dikleşti, yükseldi yükseldi ve hacimler oluştu. Lâkin bu hacimlerin içi boştu. Bomboş bir uzay! Hiçlikten oluşan bir mekân! İşte bu mekâna o kitaplar yerleşti! Usulca, özenle! Evren yaratıldı!”
“Düşündükçe küçül… Küçüldükçe büyü…”
Öğretmen burda durakladı. Evrenin içinde ‘hayalistan’ şehri de vardı. Hepimiz vardık. Gökkuşağı neredeydi peki? Duyduklarım , bildiklerim gerçek miydi? Gökkuşağı nereye saklanmıştı? Onu sobeleme imkânı bulabilecek miydik? Bu bilmeceyi çözmek için nasıl bir strateji belirleyecektik? Gökkuşağını nerede aramalıydık? Az gitmek uz gitmek , dere tepe düz gitmek , ilham kuşu ile gezegenleri dolaşmak yeterli olacak mıydı? Bilmiyordum. Bilmiyordum. Şöyle bir düşününce ne kadar çok şey bilmiyordum. Bilmediklerimi ayağımın altına koysaydım acaba başım nereye değerdi? Bunu da bilmiyordum. Ben artık hiçbir şey bilmiyorum deyip sustum…Öğretmen daha sonra ‘Gökkuşağı Arama Ekibi’ oluşturacağını ve bu ekibin bu konuda araştırma yapacağını söyledi. Uzaya ve sırlarına merak duyanlardan oluşacak bu ekip öğrendiği bilgileri sınıfta bize sunacak. Öğretmen araştırma ekibi hakkında etraflı bilgiler verdikten sonra gölge oyunlarından bir alıntı yaptı:
Hacivat hayal perdesine gelir:
“Hayy Hakk! Yıktım perdeyi eyledim viran. Varayım SAHİBİNE haber vereyim heman”
Öğretmenin konuşmalarından yolculuğu zihinsel yapacağımızı anladım. Çünkü ilham kuşu da gelmek için çok gecikti. Demek ki gelmeyecekti. Konuşmaya devam ettikçe aklım karıştı. Rüya içinde rüyada olduğumuzu söyledi. Hayalden hakikatten rüyadan dem vurdukça ben sustum. Gökkuşağı Arama Ekibi’ne dahil olmanın yollarını bulmalıydım. “Merak” dedi öğretmen. Sonra “Seyir” dedi. “Düşünce” dedi. Ben bu saydıklarının hemen hepsi ile ilgiliydim. Acaba beni seçecek miydi? Bilmiyordum. Öğretmen İnsan Yağmurları kitabından son bir alıntı ile dersi bitirdi:
“Işık taşıyan bir çocuk gördüm
Işığı nereden aldığını sordum
Çocuk ışığı söndürdü ve sordu
Şimdi sen söyle ışık nereye gitti.”
GÖKKUŞAĞI NEREDEDİR?
Gökkkuşağı gökkuşağı
Nerededir?
Duyduklarım bildiklerim
Gerçek midir?
Saklandığı yer nere?
Bilmecedir
Gökkuşağı gökkuşağı
Nerededir?
Az gittim uz gittim
Bulamadım
Dere tepe düz gittim
Bulamadım
Mâsum Çocuk Gökkuşağını Arar